Sizleri anılarınızın derinliklerinde çok kısa bir yolculuğa çıkararak yazıma başlamak istiyorum. En çılgın hayaliniz neydi? Bir unicornun sırtında bulutlara çıkmak veya hepimizin en az bir kere hayalinde canlandırdığını düşündüğüm tüm sınıfı kötü adamlardan kurtarmak mı? Bu gibi masum hayaller bizi gerçeklikten bir an da olsa uzaklaştıran hatta bazı kaynaklara göre beyindeki önemli fonksiyonları gerçekleştirmemiz için oldukça faydalı olan bir aracıdır. Fakat bunun bir adım ötesinde ne olduğunu hiç merak ettiniz mi? O halde izninizle: Uygunsuz Hayal Kurma Sendromu namıdiğer Maladaptive Daydreaming.
Hayal Kurmak
Günümüzden yaklaşık 60 bin yıl önce var olan modern homo sapiensleri (yani insanları) diğer türlerden ayıran çok özel bir şey vardı: Otobiyografik Bellek. Otobiyografik Bellek geçmişi ve geleceği düşünebilmemizi, hayal kurabilmemizi, rüya görebilmemizi hatta Tanrı ve üstün varlıklar hakkında düşünebilmemizi sağladı. Yani ilk hayaller bundan 60 bin yıl önce kuruldu. Günümüzdeyse insanların mucizesi olan hayal kurmanın bir patolojisi olarak Maladaptive Daydreaming Sendromu ortaya çıktı.
Patolojik bir durumu anlayıp değerlendirebilmek her zaman fizyolojisini bilmekten geçer diyerek hayal kurarken beynimizde neler olup bittiğine bir göz atalım istedim. Tıpkı 60 bin yıl önceki ilkel beynimiz gibi, 21.yüzyılda da beynimiz deneyimlediğimiz her bir olayı serebral kortekste nöronal bağlantılar kurarak işler. İşlenen bu bilgiler serebral korteksin bir parçası olan ‘’ilişkilendirme alanları’’nda birleşirler. Devamında, otobiyografik belleğin bir parçası olan epizodik belleğin oluşumunda kritik rol oynayan bir bölgeye, medial temporal loba (MTL) bu bilgiler iletilir. MTL içinde depolanan bu bilgiler daha sonrasında bir nevi telefonlarımızın hafıza kartı gibi görev gören hipokampüste depolanır. Yani biz bir anıyı hatırlamak istediğimizde başvurduğumuz mercii canımız hipokampüsümüz oluyor. Bu da anılarımızın bir yansıması olan hayallerin oluşmasındaki en kritik noktanın neden hipokampüs olduğunu açıklıyor.
Peki buraya kadar anladık fakat bunun hayalle bağlantısı ne derseniz burada da prefrontal korteks ve hipokampüs kardeşliği devreye giriyor. Prefrontal korteks öğrenme, hafıza, bilgilerin analizi, motor cevabın planlanması ve düşüncelerin olgunlaştırılması gibi fonksiyonlardan sorumludur. Bu iki merkez arasındaki mükemmel uyum sayesinde bizler hayallerimizi dilediğimizce kurabiliyoruz. Ya çok fazla, kontrolsüzce hayal kurmaya başlar ve neyin gerçek neyin hayal olduğunu ayırt edememeye başlarsak… Bunun üstüne bir de gerçeklik algımız kaybolursa… Bu durumda ne yazık ki Maladaptive Daydreaming Sendromu ile karşı karşıya kalıyoruz.
Maladaptive Daydreaming
İlk kez Hayfa Üniversitesi'nden Profesör Eli Somer tarafından adı konulan bu terim, aslında çok uzun zamandır değil 2002 yılından beri literatürde yerini alıyor. Eli Somer bu hastalığı ‘‘Maladaptif gündüz düşleri (MD), insan etkileşiminin yerini alan ve/veya akademik, kişilerarası veya mesleki işleyişe müdahale eden kapsamlı bir fantezi aktivitesidir. ’’ şeklinde tanımlamıştır. Buradaki fantezi kelimesi bizler için kilit nokta niteliğindedir çünkü temelde aşırı hayalperest olarak nitelendirebileceğimiz hastalar, kendilerini saatlerce gerçeklikten soyutlanmış bir şekilde adeta bir senaryo yazarcasına hayal kurarken buluyor. Öyle ki bazen hayal kurarken kilometrelerce yürüyüp bunun farkına varmayan, hayal dünyasında son derece rahat olduğu için evden çıkmak istemeyen, hayali karakterleri hayli fazla olan hastalar araştırmalarda saptanıyor. Hatta aralarından bir tanesi, 35 farklı hayali karakterinin gittiği hiçbir yerde onu yalnız bırakmadığını söylüyor. Hayallerin temaları “aşık olmak”, “güçlü ve baskın olmak”, “eğlence”, “kahramanlık” gibi durumlardan oluşabiliyor. Müzik, dizi-film, görsel ve duyulara hitap eden unsurlar ise hayallere yön vermek için kullanılabiliyor.
Araştırmacılar bu tablonun ardından tabi ki şunu da merak etmişler: Acaba altta yatan herhangi bir mental sorun bu sendroma yol açabilir mi? Ardından yeni bir araştırma yapmışlar ve bunun sonucunda 6 katılımcıdan ikisine birincil DSM tanısı olarak narsisistik kişilik bozukluğu ve 4'üne dissosiyatif bozukluk teşhisi konulmuş. Katılımcılarla yapılan görüşmelerde kültürel stres, çocukluk dönemi istismar öyküsü, aile baskısı, hatta karşı cinsten reddedilme korkusunun onları bu hayal alemine ittiği saptanmış. Bununla birlikte eşlik eden bazı durumlar şu şekilde:
· Depresyon ve duygu durum bozuklukları
· Obsesif kompulsif bozukluk
· Sınırda kişilik bozukluğu ya da bağlantılı bozukluklar
Ayrıca, Otizm spektrumunda olan insanların bu tür bir bozukluğa yatkınlık gösterdiği de gözlenmiştir.
Vincent Von Gogh- Sonsuzluğun Eşiğinde
Gündüz düşü ve İnternet Bağımlılığı
Belki içinizden ‘‘Tamam da bu nasıl riskli bir durum olabilir?’’ diye düşündünüz. Bunu da şöyle basit bir örnekle açıklayayım. Bildiğiniz gibi çağımızın oldukça büyük bir problemi haline gelmiş olan internet bağımlılığının önüne geçmek için herkes seferber olmuş durumda. Ama MD’li hastalar internet bağımlılığına daha yatkın durumdalar. Yapılan bir araştırmaya göre 25 yaşında MD'li bir erkek hastanın, kaçış amaçlı aşırı internet kullanımı vakası tanımlandı. Aşırı internet kullanımı gibi kaçış amaçlı aktivitelerde fazla zaman geçirmek işlevsel bozukluğa ve dolayısıyla MD'nin artmasına yol açıyor. Bu da bir ‘bağımlılık kısır döngüsü’ ortaya çıkarıyor. Bu ve bunun gibi birçok örnek aslında bu sendromu tedavi edemezsek ne kadar tehlikeli bir hal alabileceğini bize gösteriyor.
Ben De Çok Sık Hayal Kuruyorum. Acaba Bu MD mi?
Akıllara ilk gelen sorulardan bir tanesi de haliyle bu oluyor. Bu konuyu tartışmaya açtığımda çevremden gelen birkaç yorum bu şekildeydi ve siz değerli okurlarımızın da bunu merak edebileceğini biliyorum. Yukarıda da bahsettiğim gibi; Uygunsuz Gündüz Düşü Sendromu, bu sendroma sahip olmayanların yaptığı gibi uzaklara dalarak bir şeyler düşlemekten daha farklı. Yine de kafanızda ufak da olsa bir şüphe oluştuysa Prof. Eli Somer tarafından hazırlanmış olan ‘’ Maladaptif Gündüz Düşü Ölçeği ‘’ ne buradan ulaşabilirsiniz.
Sona Gelirken
Uygunsuz Düş Sendromu temelde gerçeklikten kaçış üzerine inşa edilen hayali bir dünyayı gösterir aslında bizlere. Kişi gerçek hayatta olamadığı ya da yapamadığı ideallerini gerçekleştiren birisi olabilir kendi dünyasında. Kimileri dünyasında daha sıradanken kimileri dünyasına sürekli ‘update’ ler getirerek gerçek hayattan kaçışını uzatabilir. Bazıları toplum tarafından daha kolay kabul edilebildikleri bir yer yaratır kendilerine. Bazıları sadece günlük stres ve sorumluluklardan kaçar bu yerde. Aslında her şey ‘şu an’la bir çatışmadan doğar.
Kendimizi bir yere koymak, olduğumuz yeri benimsemek elbette bir çaba istiyor fakat aşırıya kaçıp kendimizi soyutlamanın da nelere yol açabileceğini düpedüz önümüze seren bir tablo bu sendrom. Bizler sosyal varlıklar olarak dünyaya geliriz ve bu dengeyi bozan herhangi bir şey mentalimizi de bozma tehditi yaratabilir. Hayata geliş amacımızı bulmak ve bunun için çabalamak çoğu şeyin ilacı olduğu gibi gündüz düşlerini azaltmakta da kullanılabilir. Yağmura neden yağdın demek yerine şemsiye kullanmak gerekir değil mi? Öyleyse bizler de karşılaştığımız sorunlarda neden diyip kaçmak yerine destek almayı tercih etmeliyiz. Hayallerimize saplanıp kalmadığımız aksine onlar için çabaladığımız günlerde buluşmak üzere. Kendinize ve zihninize çok iyi bakın…
Kaynakça
Canım kızım seni tebrik ediyorum.Çok akıcı güzel bir yazı olmuş.Hayatta her şeyi başarman dileğiyle....
Harikulade,şahane, muhteşem, naçizane bir yazı.
Yazıyı okurken bir anda kendimi o dünyada bulup akışa kapıldığımı hissettim. Asıl önemli nokta ise bu durumu yaşamadığım halde yaşayan birinin ne düşündüğünü, hissettiğini anlamış olmam. Yazı bütünlüğünü böylesine koruyup akıcı bir dil kullanmış olmanızı tebrik ediyorum. Umarım bundan sonraki süreçte birden fazla yazınızı görüp okuyabiliriz 🤍
Öncelikle ellerine emeğine ve kalemine sağlık. Son zamanlarda okuduğum en akıcı ve ilgi çekici yazılardan biriydi. Böyle bir yazara sahip oldukları için çok şanslılar bence. Devamını heyecanla bekliyorum. 🧿❤️
Ellerine sağlık çok akıcı, güzel bir anlatım olmuş.Gerçekten okurken hiç sıkılmadım.